Yaşlanmaya Dair Algılar Dosyası

Bu dosyada paylaşılan bulgular Ipsos tarafından gerçekleştirilen Ipsos Global Advisor verilerinden derlenmiştir.


Çoğu ülkede, yaşlı nüfus oranı olduğunudan daha yüksek düşünülüyor. Örneğin Meksikalılar, ülkelerindeki her 10 kişiden 3’ünün (yüzde 30) 65 yaş üstü olduğunu düşünüyor – bu oran, gerçek verinin (yüzde 8) üç katı. Türkiye’de de benzer bir durum söz konusu. 2024 yılında ADNKS verilerine göre Türkiye nüfusunun %10.6’sı 65 yaş üstü kişilerden oluşurken, Türkiye’de bireylerin verdiği cevabın ortalamsı %25.


Çoğu kişi yaşlılık dönemini heyecanla beklemiyor. Araştırmaya katılan 32 ülke genelinde, insanların yüzde 57’si yaşlılık dönemini dört gözle beklemediğini söylüyor. Bu dönemi olumlu görenlerin oranı ise %38. Yaşlılığa yönelik olumlu beklentiler ise gelir, eğitim düzeyi ve genç yaşla birlikte artıyor. Türkiye’de de durum farklı değil. Toplumun sadece 1/3’ü yaşlanma konusunda mutsuz değil. 


Dünya yaşlanıyor ama yaşlı sayılma yaşı sabit kaldı. 32 ülke genelinde insanlar, yaşlılığın 66 yaşında başladığını düşünüyor ve Türkiye’de de yaşlı sayılma yaşı genel ortalama gibi 65 olarak belirtiliyor. Bu algı, 32 ülke ortalamasında 2018 yılından bu yana çok az değişti; ancak Almanya, Belçika, Fransa, İsveç gibi bazı avrupa ülkelerinde yaşlı olma yaşı yükselirken, Latin Amerika’da tersine bir eğilim gözlemleniyor.


Kendi yaşam süreleri sorulduğunda ortalama yaş ülkeler ortalamasında 78. Türkiye’de ise ortalama yaşam süresi konusunda verilen cevapların ortalaması, ülkeler ortalamasının oldukça gerisinde (72). Ancak 2023 istatistiklerine göre Türkiye’de yaşam süresi erkeklerde 75, kadınlarda da 80 yaş. 


Beklenen ortalama 'yaşlılık' süresi 12 yıl. 32 ülke genelinde katılımcılar, ortalama 78 yaşına kadar yaşayacaklarını ve bu sürenin son 12 yılını “yaşlılık dönemi” olarak tanımladıklarını belirtiyor. Türkiye’deki bireyler için yaşlılık dönemi ise 7 yıl ve Türkiye yaşılık döneminin 10 yılın altında süreceğini düşünen 6 ülkeden biri.  Filipinler ve Endonezya’da bu süre 17 yıla kadar çıkarken, Macaristan’da yaşlılık 65’te başlıyor ama insanlar sadece 64 yaşına kadar yaşamayı bekliyor.


Hayatın en verimli dönemi 28-35 yaş arası olarak görülüyor. Pek çok ülkede evlenme, ilk ev sahibi olma ya da çocuk sahibi olma gibi önemli adımlar için ideal yaş aralığının 28-35 olduğu belirtiliyor. Türkiye içinde durum benzer.

Araştırma Künyesi:

Bu veriler, Ipsos tarafından Global Advisor çevrimiçi platformu ve Hindistan'da IndiaBus platformu üzerinden 32 ülkede gerçekleştirilen bir anketin sonuçlarıdır. Anket, 24 Ocak Cuma ile 7 Şubat Cuma 2025 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırma kapsamında, Hindistan'da 18 yaş ve üzeri bireyler, Kanada, İrlanda Cumhuriyeti, Malezya, Güney Afrika, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri'nde 18-74 yaş aralığında, Tayland’da 20-74, Endonezya ve Singapur’da 21-74, diğer ülkelerde ise 16-74 yaş aralığında toplam 23.745 yetişkinle görüşülmüştür. Örneklem, Avustralya, Brezilya, Kanada, Fransa, Almanya, Birleşik Krallık, İtalya, Japonya, Yeni Zelanda, Filipinler, İspanya ve ABD'de her biri yaklaşık 1.000 kişiden oluşmaktadır. Arjantin, Belçika, Şili, Kolombiya, Macaristan, Endonezya, İrlanda, Malezya, Meksika, Hollanda, Peru, Polonya, Singapur, Güney unların yaklaşık 1.800’ü yüz yüze, 400’ü ise çevrimiçi olarak görüşülmüştür. Afrika, Güney Kore, İsveç, İsviçre, Tayland ve Türkiye’de ise her biri yaklaşık 500 kişiden oluşan örneklemlerle çalışılmıştır. Hindistan’daki örneklem yaklaşık 2.200 kişiden oluşmakta olup,  Arjantin, Avustralya, Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, Birleşik Krallık, Macaristan, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Polonya, Güney Kore, İspanya, İsveç, İsviçre ve ABD’deki örneklemler, 75 yaş altındaki genel yetişkin nüfusu temsil edebilir niteliktedir. Brezilya, Şili, Kolombiya, Endonezya, İrlanda, Malezya, Meksika, Peru, Filipinler, Singapur, Güney Afrika, Tayland ve Türkiye’deki örneklemler ise daha kentli, daha eğitimli ve/veya daha yüksek gelir grubundaki bireylerden oluşmaktadır.

Uzman Görüşü:

Dünya nüfusu hızla yaşlanıyor. Emeklilik fonları daha da büyüyor. Tüketime de mutlaka yansıyacak büyük bir tasarruf birikiyor. Diğer yandan yaşam süresi de uzuyor. Peki yaşam uzarken çalışma hayatı uzamayacak mı? Birleşmiş Milletler’in öngörüsüne göre, 2030 yılı itibarıyla her altı kişiden biri 60 yaşında veya daha büyük olacak. Bu dramatik dönüşüm, sadece sağlık sistemlerini ya da sosyal güvenlik yapısını değil, aynı zamanda çalışma hayatını, tüketici davranışlarını ve toplumsal dinamikleri köklü biçimde etkiliyor.

Ipsos’un 32 ülkede yaklaşık 24 bin kişiyle gerçekleştirdiği Global Advisor araştırması, bu büyük değişim karşısında toplumların yaşlanmaya nasıl baktığını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre dünya genelinde yaşlılık dönemi ortalama 66 yaşında başlıyor. Türkiye’de bu algı 65 yaş ile neredeyse aynı seviyede olsa da, yaşlılık süresi beklentisi yalnızca 7 yıl ile 32 ülke arasında en kısa sürelerden biri. Dünya ortalamasında bu süre 12 yıl.

Türkiye'de 65 yaş üstü nüfusun oranı %10,6. Ancak bireyler bu oranı yaklaşık %25 olarak tahmin ediyor. Gerçekle algı arasındaki bu mesafe, yaşlanmanın toplumsal zihinde hâlâ endişe ve kırılganlıkla özdeşleştirildiğine işaret ediyor. Nitekim, dünya genelinde her 10 kişiden 6’sı (%57) yaşlanmayı olumlu görmezken, Türkiye’de bu oran daha da yüksek; her üç kişiden ikisi yaşlanmaya olumsuz bakıyor. Yaşam süresi beklentisi de gerçeklerin altında kalıyor: Katılımcılar ortalama 72 yıl yaşamayı beklerken, resmi veriler ortalama ömrün 78 yıl olduğunu gösteriyor.

Oysa ki uzayan yaşam süresi, yaşlılıkla ilgili kalıpları sorgulamak için bir fırsat sunuyor. “Aktif yaşlanma” ve “gümüş ekonomi” gibi kavramlar, yaşlı bireylerin sadece korunmaya değil; katılım, üretkenlik ve bağımsızlık temelli politikalarla desteklenmeye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. BES fonlarının 1,5 trilyon TL’yi aşması ya da Hindistan’da yaşlı bireylerin harcamalarının 1 trilyon dolara yaklaşması, bu kitlenin ekonomik etkisini ortaya koyan önemli örnekler arasında.

Büyük bir demografik kırılmanın içindeyiz! Yaşlı bireyler artık yalnızca “geçmişin sahipleri” değil; aynı zamanda bugünün tüketicileri, karar vericileri ve toplumsal katkı sunucuları. Bu dönüşümü doğru okumak, yalnızca kamu politikaları için değil; markalar, işverenler ve hizmet tasarımcıları için de kritik önemde.

Toplum